Bugünlerde tek boyutluluktan uzaklaşarak toplumda yaşayan tüm insanların markada kendini görmelerini sağlayacak faaliyetlere girişiyor. Whatsapp güncellemesi ile eklenen farklı ten renklerine sahip emojiler,  Dove'un oluşturduğu kırmızı saçlı emojiler, farklı vücut ölçülerine sahip Barbie bebekler...

İnsanları ötekileştirmek ve toplumdan dışlamak, yani toplumdaki figürler içerisinde kendini bulmalarına engel olmak büyük bir vebal. Onlara üzülmek yetmiyor, onlar için harekete geçmek gerekiyor. Özellikle de hayat yolculuğunun henüz başında çocuklar için. Onların kendi ile barışık büyümesini sağlamak tabii ki de bizlerin görevi!

İngiliz gazeteci Rebecca Atkinson 2015 Nisan'da engellileri temsil eden bir oyuncağın olmamasını fark etmesi ile aklına bir fikir düştükten sonra iki arkadaşı ile iletişim kuruyor. Karen Newell (Ragdoll Production firmasında oyun danışmanı, görme engelli bir oğlu var.) ve Melissa Mostyn (Yazar, kendi işitme engelli, kızının engeli ise beyin felci.) Üç arkadaş bir araya gelerek Facebook ve Twitter hesabı açarak #toylikeme hashtagi ile seslerini duyurmaya karar veriyorlar.

İnsanlardan bir engeli temsil eden oyuncak fotoğrafları göndermelerini istiyorlar. Gelen fotoğraflardan biri işitme engelli bir oyuncak, Moxie'nin kel bir oyuncağı. 

Hepsi bu.

Sonra, bu sessizliğe tekrar hareket getirmek için kendileri oyuncakları bozarak ve sonuçlarını paylaşarak viral olmayı başarıyorlar.

 

Dünyadaki tek 3D baskılı oyuncak üreticisi Makies var olan oyuncaklar için engellilerin kullandığı aksesuarları üretmeye başlıyor. İşitme cihazı, baston ve yüzü lekeli bir bebek...

Daha sonra #toylikeme ekibi, change.org üzerinden bir kampanya başlatıyor. Playmobil'in engelli oyuncaklar üretmesi için 50k imza topluyorlar. Marka tabii ki de bu durumu karşılıksız bırakmıyor ve üretime başlıyor, Playmobil'in 2016-2017 yılları içerisinde oyuncakları piyasaya sürmesi bekleniyor. 

Ve LEGO.

LEGO, aslında bu atak için hayli geç bile kaldı. Tekerlekli sandalyeli oyuncak bir adam figürü olarak ürettiği oyuncağı Wheels4Lego olarak adlandıran LEGO'nun ilham kaynağı tabii ki  #toylikeme.

Malum 14 Şubat yaklaşıyor. Hediye üzerine kurgulanan e-ticaret siteleri şimdiden dijital reklam bütçesini artırmaya başladı bile! Her bir markanın sevgililer gününe özel hediye önerileri, indirim teklifleri var. Çorapçısından çiçekçisine, ayakkabıcısından mobilyacısına kadar alakalı alakasız herkesin sevgililer günü için "hediye önerisi fikirleri" var. E tabi bir de indirim ve kampanyaları.

Sevgililer günü diyorsak indirim kampanyaları tabii ki sadece sevgilisi olanları bağlıyor değil. Ekstrem durumlar olmadığı sürece sevgilisi olan ya da olmayan hangi kadın kozmetik ürünler satan bir mağazadaki %50 sevgililer günü indirimi kaçırır ki? Sanırım bu günü en karlı kapatacak olanlar Gratis, Watsons olacak.  

Hadi diyelim ki markanın sevgililer gününde satın almalarını önerebileceği ürünler satmıyorsa? O zaman Marmara Elektronik gibi değil Koçtaş gibi olmak zorundalar. "Sevgilinize %30 indirimle ABC küreklerini satın alın" da demeyecekler tabi. Önce bir kabul edecekler, bu kapıdan ekmek çıkmayacak.  Sonra mesela diyecekler ki "Ürünlerimiz sevgililer gününe pek uygun olmasa da kalplerimiz sadece sizin için atıyor." Koçtaş gibi olacaklar, ne sattığınızın farkına varacaklar ki, pazarlama kampanyaları yürütülebilsin.

Pazarlama bir bilim dalıdır evet, ama sanat ile birleştirebilir ve tüketicilerin dikkati çekilebilir. Sevgililer gününde cirolarında yükselme görülmez tabii ama, markaya karşı sempati yaratılabilir, lovemarks (sevilen marka) olunabilir. Hatta tüketici-marka ilişkisi yaratmak için yatırım yapmaktan kaçınılmaması gereken günlerden biri sevgililer günü.

Pazarlama aşkına.

Marka sevgisi, 1988 yılında "İnsanlar, diğer insanları sevdiği gibi nesneleri de seviyor mu?" merakından doğan bir kavram olarak literatüre girdi. Tüketici ile marka arasındaki sevgi ilişkisini açıklayan sevgi boyutları ortaya kondu: özleme, hoşlanma, karar/bağlılık.

Tüketici ile marka arasındaki bağı oluşturmadaki katkısından dolayı marka sevgisi, bugün markalara "lovemarks" olma telaşı yaşatıyor, ki bu oluşturulması oldukça zor olan bağa sahip olmak bir markanın en büyük hayali. Anlam itibari ile marka sevgisi (Tüketicinin markaya karşı hissettiği tutkulu duygusal bağlılık derecesi.) ile aynı olan "lovemarks" kavramı, Saatchi & Saatchi CEO'su Kevin Roberts ile doğuyor.

Lovemarks/Sevilen Marka olmak neden önemli?

Dünyadaki En Yeni Lovemarks Markalar:

Ambalajlı Su: Erikli
Beyaz Eşya: Arçelik
Bisküvi: Ülker
Bulaşık Deterjanı: Fairy
Çay: Çaykur
Deodorant: Rexona
E-Ticaret: Hepsiburada.com
Fast Food: Burger King
GSM Operatörü: Turkcell
Kahve: Nescafe
Kredi Kartı: Garanti Bonus Card
Meyve Suyu: Cappy
Otomotiv: BMW ve Volkswagen
Sabun: Hacı Şakir
Süpermarket: Migros
Süt ve Süt Ürünleri: Sütaş
Şampuan: Elidor
Teknoloji Marketleri: Teknosa
TV Kanalı: Kanal D

Pazarlama aşkına.

Sosyal Medyada Marka Yönetimi

İnsanlar sosyal medyada markaların sıcakkanlı tavırlarına tav oluyor. Esprili, eğlenceli markalar kendini sevdirirken yeni yeni bireylerle "tanışarak" çevresini genişletiyor. Hem takipçi sayıları artarken hem de biraz daha uzun vadede cebi doluyor. Geleceğe yatırım gibi.

Sosyal medyanın bu nimetinden yararlananlardan biri Arby's. 2014'te attığı bir tweet ile sadece twitter kullanıcılarının değil bir çok markanın da takdirini alan Arby's logosunda bulunan ikonu Pharrell Williams'ın şapkasına benzetmişti.

Hey @Pharrell, can we have our hat back? #GRAMMYs

— Arby's (@Arbys) 27 Ocak 2014

Neden Pharrell? 

Tweetin atıldığı dönem Grammy Ödülleri'nin sahiplerini bulduğu zamana denk geliyor ki Pharrell Williams Another Star ve Around the World şarkıları ile bu törende ödül kazanmıştı. Yani, gündemin gözdelerinden biri idi. Bilirsiniz böyle zamanlarda real time marketing filan yapılır, zorlama ifadelerle marka ve gündem arasında bağ kurmaya çalışılır hani.


Arby's, bu fırsatı öyle yerinde kullandı ki Pharrell'den önce diğer markaların dikkatini çekti. Kullanıcılardan gelen övgülerin ise sınırı yok...

#Win RT @Arbys Hey @Pharrell, can we have our hat back? #GRAMMYs

— Pepsi™ (@pepsi) 27 Ocak 2014

Well played, @Arbys. Well played. #GRAMMYs #HyundaiTweetAwards pic.twitter.com/xGBT3lmPbm

— Hyundai USA (@Hyundai) 27 Ocak 2014

Y'all tryna start a roast beef? 😄😘 "@Arbys: Hey @Pharrell, can we have our hat back? #GRAMMYs”

— Pharrell Williams (@Pharrell) 27 Ocak 2014

Bu arada Pharrell Williams söz konusu şapkayı eBay üzerinden satışa sundu ve şapka 44.100 dolara satıldı. Elde edilen gelir elbette bağışlandı.

Thank you to whoever bought my Grammy hat on @eBay for $44,100. Your donation benefits From One Hand To AnOTHER. 🙏

— Pharrell Williams (@Pharrell) 3 Mart 2014

Şapkayı kim aldı dersiniz?

Tabii ki, Arby's!

.@Pharrell You're welcome. We're HAPPY to support a great cause & get our hat back. Good luck at the #Oscars tonight! pic.twitter.com/2oA7qDPX9z

— Arby's (@Arbys) 3 Mart 2014

What a pleasant surprise. Thank you @Arbys, our roast beef is now officially well done. 😝

— Pharrell Williams (@Pharrell) 3 Mart 2014

İlk tweeti ile bağlantılı ikinci hamlesi de Arby's'i zirveye taşıdı, sosyal medyayı en verimli kullanan marka olarak en güzel ödülü de kullanıcılardan aldı. Darısı diğerlerinin başına. ☺

Tüketiciler gelir düzeyi, yaşam tarzı, değerleri, kültürü, ailedeki birey sayısı gibi birçok faktör kapsamında sınıflandırılabilirler. Popüler ürün tercihine göre ise ikiye ayrılıyorlar: En çok satan ürünleri tercih edenler ve farklı olmak isteyenler. Satış taktiklerini kullanmadan önce tüketicinin ne aradığını öğrenmeniz gerekiyor. Nasıl ki basketbol ayakkabısı satın almak isteyen birine futbol ayakkabılarını anlatmamanız gerekiyorsa, herkes ile aynı görünmek istemeyen tüketicilere de "en çok satan ürün" diye bağırmamalısınız. 

Fiziksel ortamda satış yapıyorsanız, bir ürünü ön plana çıkarmadan önce potansiyel müşterinin hangi tür tüketici olduğunu anlayacak diyaloglar kurmalısınız. 

Eğer dijital ortamda satış yapıyorsanız, öncelikle (varsa) kullanıcının geçmiş alışveriş davranışını analiz etmeniz gerekiyor. Çok satan ürünleri tercih ediyor ve bu tür ürün mesajlarınıza olumlu tepkiler veriyorsa iletişiminizde popülerliği kullanabilirsiniz. Bu demek olmuyor ki herkeste olan ürünlerden kaçan tüketicilere ürün satamayacaksınız. Tabii ki de satabilirsiniz, onlara kendilerini özel hissetmelerini sağlayarak. 

Herkese aynı ürünü/hizmeti sunup sadece ona özel gibi hissettiren markalar başarılı oluyor.

Bu duruma en başarılı örnek NIKEiD. Ayakkabılarınızı istediğiniz gibi tasarlayabiliyorsunuz, tabii Nike'ın operasyonel imkanlarının el verdiği kadar. Logonun rengine kadar ürünü farklılaştırma imkanı sunan NIKEiD, temelde bildiğimiz Nike spor ayakkabı kalıplarını kullanıyor. Üstelik böylelikle daha fazla fiyata satmak için de bir sebebi oluyor.

Potansiyel müşterilerinizi tanıyın, herkes gibi görünmek istemiyor olabilirler. Bir takım nedenlerden dolayı kişiselleştirme yapamıyor olabilirsiniz. Ancak ürün ve hizmetlerinizi farklılaştıramıyorsanız bile iletişim mesajınızı kişiselleştirebilirsiniz.

Pazarlama aşkına.

Daha önemlisi, Zeeuw'un bir de lüks moda markası noktasında konumlandırılan markası var: Balr.

Balr, erkek t-shirt, sweatshirt, ayakkabı, ceket, şapka, çanta, kabin boy seyahat valizi, cüzdan, kartlık, telefon kabından oluşan geniş bir portföye sahip.

Var olan bir kitle nasıl değerlendirilmeli konusunda rol model olarak karşımıza çıkıyor. Tüm hesaplarında 10 milyondan fazla takipçisi olan Demy De Zeeuw şanının kaymağını ekmeğine sürüyor. Benzer örnekleri birçok yerde de gördük ancak futbol gibi geniş bir kitleyi peşinden sürükleyebilecek bir konu görmedik. İşte Zeeuw bunu fırsata çeviriyor. Tabii ki bu takipçilerin hepsi "müşteri" olarak düşünüldüğünde Balr markasının hedef kitlesi içerisinde değilse de markanın imaj güçlendirmesinde katkısı olduğu yadsınamaz. Çünkü insanlar ürünlerini satın almadıkları markaları da seviyor ve hakkındaki düşünceleri çevresine iletiyor.

Markanın lüks olarak konumlandırılmasından dolayı, ürünleri ortalama gelir düzeyine sahip insanların satın alması beklenmiyor. Ortalamanın üzerinde kazanç elde etmiyorsanız "En basitinden bir bileklik alırım" diyemiyorsunuz yani.

Her ne kadar zıt giyim tarzlarını yansıtıyor olsa da ikonik Balr çantaları bana Hex Tie markasının özel tasarım kravatlarını hatırlattı. Akrilik kravatlar kadar Balr çanta ve seyahat valizi modelleri de oldukça şık. ☺

Balr ürünlerini şuradan inceleyebilirsiniz: balr.com

Hex Tie akrilik kravatlar hakkında detaylı bilgi almak için ise geçmiş yayınımı okuyabilirsiniz: Erkek Klasik Giyimde Yeni Trend: Hex Tie

Pazarlama aşkına.

Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının marka imajına olumlu yönde katkı sağladığı bilinmektedir. Yani, toplumdan alınanı tekrar topluma vermek mottosu ile marka imajını güçlendirmek mümkün. Kurumsal sosyal sorumluluk, marka imajına olumlu katksının dışında işletmelere mali olarak destek olurken bir yandan da rekabette markayı öne geçirerek, ürünlerin tercih edilirliğini yükseltiyor.

Dönüp topluma baktığımızda, ALS, meme kanseri gibi birçok hastalığa farkındalık yaratabilmek için son zamanlarda daha fazla çırpınır olduk. Ice Bucket Challenge videolarını gözünüzün önüne getirin, o zamana kadar belki de birçok insan ALS'nin ne olduğunu dahi bilmiyordu.

Angela & Roi, gelirlerinin %5'ini hastalıklarla mücadele eden, kar amacı gütmeyen sağlık kuruluşlarına bağışlayan bir çanta markası.

Angela & Roi her çantaya bir renk atamış ve bu renklere de çeşitli hastalıklar tanımlamış. Örneğin kKırmızı renk bir çanta alıyorsanız HIV / AIDS, pembe çanta alıyorsanız meme kanseri ile mücadeleye destek vermiş oluyorsunuz. Angela & Roi aynı zamanda çantalarını hayvansal maddeler kullanmadan, iyi şartlarda çalışan işçiler tarafından ekolojik çevre yararı göz önünde bulundurarak üretiyor. Bu da topluma karşı diğer bir sorumluluk unsuru tabii, +1 puan daha.

Hem trend ürünler sunarken hem de toplum yararına katkıda bulunan kuruluşlara maddi destek sağlamayı amaç edinen Angela & Roi, renklerin dünyaya canlılık ve güzellik eklediğine inanıyor. Her renge bir anlam yüklemesi de bu yüzden.
Marka, fiyatları orta düzey gelire sahip bireylerin de satın alabileceği bir düzeyde tutarak bağış yaparken cep yakmayan bir fiyat stratejisi benimsiyor. Orta gelir düzeyi derken, Türkiye'den bahsetmiyorum tabii. Angela & Roi şimdilik sadece Amerika'da satış yapıyor.

En pahalı çanta 165 dolar. 

En uygun fiyatlı çanta ise 65 dolar.

Sözün özü, her ne kadar %5 az bir bağış oranı gibi gelse de benzer bir örneği bizdeki markalardan da görmek mutlu ederdi. Hem satışları artırırken hem de toplum yararına iş yapmak... Fena fikir değil, öyle değil mi?

Markanın tüm ürünlerini incelemek için şu linki kullanabilirsiniz: angelaroi.com